14 Haziran 2025 Cumartesi

Tekel'leşme



Financial Times muhabiri Madeleine Speed'in 15 gün önce yazdığı "Drinks groups mount fightback as alcohol faces 'tobacco moment'" (Alkol, 'tütün anıyla' karşı karşıya kalırken içki grupları karşı atağa geçiyor) başlıklı yazısını okurken anlattıklarından ayrı bir dünyaya daldım. Speed'in kaleme aldığı bu makale, küresel alkol devlerinin artan halk sağlığı baskılarına karşı geliştirdiği stratejileri inceliyor; bu durum, Türkiye özelindeki yerel dinamiklerle şaşırtıcı bir paralellik taşıyor. Ama ben yazıyı okurken 'Türkiye'de son 25 yılda alkol pazarı nasıl el ve şekil değiştirdi ve bunu da nasıl göstere göstere ama zamana yayarak yaptılar?' diye düşündüm. Yazar kusuruma bakmasın onun tespitleri de kıymetli. Önümüzdeki yıllarda alkollü içecek üreten devlerin yeni hamlelerini izleyeceğimizi anlatıyor ancak ben bugün bunu değil yerel geçmişimizi bir hatırlayacağım. 

Türkiye'de alkollü içki tüketiminin seyrini en çok belirleyen faktör, hiç şüphesiz vergi artışları oldu. 2002'de yürürlüğe giren Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), bu dönüşümün miladıydı. Özellikle 2012'den itibaren ÖTV'nin her altı ayda bir Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) oranında otomatik olarak artırılması, fiyatları sürekli ve öngörülemez bir şekilde yukarı çekti.

Independent Türkçe'nin 2021 tarihli bir haberine göre, 2003'ten 2020 sonuna kadar fiyatlarda yaşanan değişim dudak uçuklatıcıydı:

 * Rakı: %1212

 * Bira: %1030

 * Şarap: %251

Bu dönem için ithal içkilere dair aynı kesinlikte, toplu bir yüzde artışı verisi bulunmamakla birlikte, Red Label ve Yeni Rakı karşılaştırması yaparak bir fikir edinebiliriz. 70'lik Johnnie Walker Red Label ile 70'lik Yeni Rakı'nın fiyatlarını baz alarak, bir Red Label'ın fiyatının, Yeni Rakı'nın fiyatının 4 katı hatta daha fazlası olduğunu tespit edebiliyoruz. Neden net konuşamıyoruz çünkü sağlıklı bir istatistik bulamadım. 2000 yılında 70'lik rakının dolara endeksli fiyatı yaklaşık 6.5$ iken Red Label ise duty free'lerde 23$ dan satılıyordu. Marketlerde bu fiyatın 30$a denk geldiğini tahmin etmek zor değil. 

2025 yılına geldiğimizde ise Red Label 27.5$ dan marketlerde satılırken, Yeni Rakı 24.8$ fiyattan satılıyor. Yani viski fiyatları dolar bazında yerinde sayarken, yerli ve milli içki Rakı dolar bazında %400 gibi bir artışa maruz kalmış. Asgari ücrete oranı ise %4 olmuş. Yani 1 şişe rakı alan asgari ücretle çalışıyorsa aylığının %4'ünü içmiş olacak. 

Madeleine Speed'in yazısını bu aşamada ülkemiz için değerlendirirsek, insanların sağlık için değil de alım gücü düştüğü için alkollü içecek satın almadığını söyleyebiliriz. Merdiven altı üretim başladı, alkol zehirlenmesinden ölümler hala devam ediyor. Kaçakçılık yöntemleri deneniyor, muhtemelen sayısı artmıştır.

Bu meselenin bir başka boyutu. Gelelim tekrar konumuza, bu fiyat değişimlerinin arkasında sadece vergiler değil, pazarın dinamiklerinin kökten değişmesi de yatıyor. 2003'te başlatılan Tekel'in alkollü içkiler bölümünün özelleşmesi (fiili devir 2004'te Mey İçki'ye oldu), Türkiye pazarını global oyunculara açtı. Özellikle Diageo'nun 2011'de Mey İçki'yi satın alması, bu küresel dominasyonun en net göstergesiydi. Bir zamanlar rakı üretiminde mutlak tekel olan Tekel'in yerini, dünyanın en büyük alkol devlerinden birinin alması, Türkiye piyasasının küresel entegrasyonunu hızlandırdı. Ama tek yönlü, yani rakı ihracatımızı şahlandırmadı, viski ithalatımızı şahlandırdı. 

2007 yılında Hürriyet Gazetesi'ne bir açıklama yapan Diageo ülke müdürü özetle, ithal içkilere uyguladığınız vergiler nedeni ile yerli içkilerle mücadele edemiyoruz diyordu. Ne tesadüf ki aynı firma bu açıklamadan 4 yıl sonra, iç piyasanın hakimi Tekel'i satın alan Texas Group'tan Mey İçki'yi yani eski Tekel'i satın aldı. Yani 4 yıl önce rekabet edemediği rakibini satın alarak segmentinde çok büyük bir güç oldu. Bu aslında 2011 yılında yapılmış bir satın almanın ilk hamlesi değildi. Diageo'nun incelenmesi halinde 2000'li yılların öncesinde nasıl ilmik ilmik bu aşamaya geldiklerini görebiliriz. Kimbilir belki de Süleyman Demirel'in bile meşhur Black Label röportajı planlı bir eylemdi. 




Sonuç olarak, Madeleine Speed'in dünya alkol pazarındaki düşüş tespiti, Türkiye için de geçerli ama sağlık kurumlarının önerisi ile değil alım gücünün düşüşüyle oluşan bir sonuç. Sürekli artan vergiler bir yandan tüketimi etkilerken, diğer yandan da sektörü yeni stratejiler geliştirmeye zorluyor. Türkiye'deki yerel piyasa, küresel devlerin stratejileri ve devletin vergi politikaları arasında sıkışıp kalırken, tüketici de her geçen gün daha yüksek fiyatlarla yüzleşiyor. Bu durum, alkol piyasasının gelecekte nasıl bir evrim geçireceği konusunda da önemli ipuçları sunuyor. Global oyuncular, bu değişen koşullara nasıl adapte olacak, yerel içkilerin kaderi ne olacak ve fiyat politikaları nasıl bir yön çizecek; bunlar, önümüzdeki yıllarda da merakla izlenecek konular.


10 Ekim 2023 Salı

Değişim Yönetimi

 Merhaba! Ben Kterina Kamprani ve bu rahatsız; pratik olmayacak şekilde kasıtlı olarak yeniden tasarlanmış günlük nesnelerden oluşan bir koleksiyon. Çalışmam, ortak nesnelerin işlevi ve amacı hakkındaki varsayımlara meydan okumayı ve bizi çevremizdeki dünyayla ilişkimizi yeniden düşünmeye teşvik etmeyi amaçlıyor...¹

31 Temmuz 2021 Cumartesi

Yerel Basın Üzerine

Daha önce yerel basınla ilgili bir kaç yazı kaleme aldığımı hatırlıyorum ama güncel bir reklamı gördükten sonra yeni bir yazı yazmak istedim. 


Bugün İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Ege Telgraf Gazetesi'ne sürmanşet yukarıda gördüğünüz ilanı vermiş. 

Cemiyet olarak maksadına hasıl olan bir gelişme, şimdi nalına mıhına başlıklarla vuralım bakalım 

8 Şubat 2021 Pazartesi

Kantar

60'lı yıllarda İzmir'in narenciye deposu Narlıdere ve Güzelbahçe'nin yükünü çeken ve şehrin bu yönden girerken yol üzerinde bulunan tek kantarı, faaliyetlerine son vermesinin üzerinden neredeyse 30 yıl geçmesine rağmen semte verdiği isimle halen yaşıyor. Tabii şu an bu bölgede yaşayanların hiç birisinin bu otobüs durağına neden bu ismin verildiğini, bu semtin niye böyle anıldığını bilmemesi normal çünkü bugüne kadar hiç kimse anlatmamıştır...

23 Ocak 2021 Cumartesi

Gediz Deltası

 


Yaklaşık 298 kuş çeşidine ev sahipliği yapan, İzmir'in sembolü gibi olan flamingoların Türkiye'deki 2 evinden ve Türkiye'nin 14 Ramsar alanından birisi olan Gediz Deltası içinde yer alan İzmir Kuş Cenneti'nin yeteri kadar ilgi görmediğini düşünüyorduk, yerinde inceleyelim dedik. 

Nedir Ramsar Alan? Özel bir sözleşme ile koruma altına alınmış sulak alan anlamında kullanılmaktadır. Adını Uluslararası Anlaşmanın yapıldığı İran'ın Ramsar kentinden alır.
 

Gediz Delta'sına Kuzey Çevre Yolu vasıtası ile artık çok rahat gidilebiliyor. Sasalı Kent Ormanı, Doğal Yaşam Parkı ve Çamaltı Tuzlası gibi her biri ayrı gezilmesi gereken doğal alanların bulunduğu bölgenin en büyük alanı olan 40 bin hektarlık Kuş Cenneti, İzmir Körfezi'nin Ege Denizi'ne açıldığı koridorun bir yakasında yer alıyor. Bölgenin en büyük alanı olmasının yanısıra en uç noktadaki yeri olmasından dolayı sizi hedefinizden saptıracak çok fazla etken var. Eğer kararlı bir şekilde Kuş Cennetine gidiyorsanız yol üzerindeki bu doğal güzellikler ve geniş alanlı, cazibeli kahvaltı/mangal alanları sizi yoldan çıkartamayacaktır. ...

8 Kasım 2020 Pazar

Kabotaj Yorumu


"Dünyanın en önemli ekonomilerinden birisi olan ülkemiz, üretim gücünün yanısıra bulunduğu coğrafi konumu nedeni ile kıtalararası ticarette önemli bir geçiş noktasında yer almaktadır. Anadolu yarımadası tarihte İpek Yolu ve Baharat Yolu gibi önemli ticaret hatlarına ev sahipliği yaparak, hem ürettikleri ürünleri kolayca ticaret hattına dahil edebilmekte hem de transit geçen yüklerin de ticaretinden faydalanabilmekteydi. Günümüzde bu ticari yollar yine canlanmakta ve hatta ülkemiz yeni tesis edilen ticari yollara da ev sahipliği yapmaktadır. Yüzyıllardır süregelen Doğu – Batı hattındaki alışveriş, kuzey-güney aksında tasarlanan yeni ticari akımların desteği ile büyüyerek devam etmektedir. Baltık ve İskandinavya Bölgeleri’nden başlayan ve Karadeniz’den Anadolu’ya geçerek, Doğu-Batı hattındaki ticaret yollarına eklenmek üzere tasarlanan Viking hattı da ülkemizden geçecek bir örnektir."

Bu yazıyı, yıllardır yanlış yorumlandığını düşündüğüm için dış ticaretimizde ihracatçımızın maliyetini arttıran hatta ülkemizin ihracatında bir engel teşkil eden Kabotaj Kanunu hakkındaki düşüncelerimi ifade edebilmek için yazdım. Ulusumuzun en büyük kazanımlarından birisi olan Kabotaj Kanunu, bağımsız ve güçlü bir ülke olabilmemizin en önemli güvencesi iken,  yanlış/eksik yorumlanması nedeni ile ülkemize zarar da vermektedir. Bu benim şahsi kanaatimdir, her ne kadar Kabotaj Kanunu'nun bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kazanım olarak görüyorsam da, yanlışlarını da düzeltmek ve üzerinde tartışarak daha fazla kazanımı olan bir kanun haline getirilmesini istemem de vatandaşlık görevimdir. ...

26 Nisan 2020 Pazar

E Pur Si Muove


Galileo Galileis fordømte værk er nu udgivet på dansk
Galileo Galilei'yi ne kadar tanıyorsunuz? 

Mesela 1633'de Engizisyon kararı ile mahkum edildikten sonra hapishane duvarına yazdığı iddia edilen ifadesi olan başlıktaki "E Pur Si Muove" sözünü hiç duymuş muydunuz? 
Türkçesi şöyle; "yine de hareket etmeye devam ediyor"... 

Açıklama çok anlamlı gelmedi değil mi? 

O zaman detaya girelim...