2019'un son günlerinde Çin'in Wuhan kentinden başlayıp dünyayı etkisi altına alan Corona Virüsü, 2020 yılının ilk günlerinden beri neredeyse tüm ülkelere yayılarak binlerce cana mal oldu. An itibari ile ölüm sayısı tüm dünyada 10bine yaklaştı. Gelişen dünya bu salgına karşı çok da hazırlıklı yakalanmadı. Çin'den gelen haberler giderek yön değiştirdi ve artık ülkemizin de içinde olduğu 121 ülkede her geçen dakika yeni bir vakaya konu oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü WHO tarafından pandemi ilan edilmesine rağmen bazı ülkelerin ciddiye almayan tutumları, seyahatlerin ve sosyal hayatın devam etmesi ile 3 ay dolmadan tüm dünyayı etkisine aldı.
Ülkemiz ilk günlerde oldukça ciddi yaklaştı konuya ve oldukça geç virüs ile tanıştı. Ama öyle bir tanıştı ki henüz 1 hafta geçmesine rağmen sayı 6. gün itibari ile 400'e yakın tespit edilebilen vaka ve 4 ölümle raporlanabildi. Görünüşe göre aynı istatistiki bilgilerle giderse zirve noktasına 15 gün sonra varacak. Ve bir müdahale olmazsa rakamlar oldukça vahim olacak.
Ülkemiz ilk günlerde oldukça ciddi yaklaştı konuya ve oldukça geç virüs ile tanıştı. Ama öyle bir tanıştı ki henüz 1 hafta geçmesine rağmen sayı 6. gün itibari ile 400'e yakın tespit edilebilen vaka ve 4 ölümle raporlanabildi. Görünüşe göre aynı istatistiki bilgilerle giderse zirve noktasına 15 gün sonra varacak. Ve bir müdahale olmazsa rakamlar oldukça vahim olacak.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 6 ilkesinden birisi olan Devletçilik, belki de bizim bu girdaptan daha az hasarla ayrılmamıza sebep olacak. Halen sağlık hizmetlerinin büyük çoğunluğu devlet kontrolünde gittiği ve gerektiğinde özelleşen sağlık hizmetlerinin de devlet imkanlarına dahil olabileceği gerçeği biraz fikir olarak rahatlatıyor. Öyle ki dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin, virüsün ilk etkilediği ve en hazırlıksız ülkelerden birisi olmasına rağmen aldığı sert önlemlerle ve devletin tüm imkanları ile 2 ayda kontrol altına alabildi bu tatsız durumu. Çin'in bazı bölgelerinde hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı bile. Ama İtalya için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Liberal yönetim anlayışını benimseyerek tüm sağlık sistemini özelleştiren, pandemi uyarısına rağmen çok sevdiği sosyal yaşamdan vazgeçmeyen İtalyanlar, 1 ay içerisinde rakamlarda Çin'den daha fazla kayıpla karşılaştılar. En son 19 Mart itibari ile İtalyan Başbakan'ı Conte naçar olduklarını belirten açıklamalar yapmaya başladı. En talihsiz açıklama ise "Salgının Kontrolünü Kaybettik Ülkemizde Ve Dünyada Salgına Karşı Yapıcak Bişey kalmadı. Artık Tek Şansımız Gökyüzü" şeklinde oldu. Yıllarca tü kaka dedikleri Çin ve Küba ise İtalyan'ların yardımına koşan ilk ülkeler oldu.
Dünyanın devi Amerika'da ise durum çok iç açıcı değil. Ama onlar ilacı bulduk müjdesini vererek bu krizden de karla kalkmayı planlıyorlar. Ülkelerindeki rakamlar oldukça fazla olsa da ABD Başkanlık seçimi, ekonomik ambargolar daha fazla ön planda yer alıyor. Kendisi de batağa çekilebilecek riskte olan ABD yönetimi hala Çin, İran ve Küba'ya yapılan ambargoları bu pandemi için bile kaldırmış değil.
Ülkemizde ise sosyal ortamlardan uzaklaşma fikri başta temkinli ilgi görse de son zamanlarda İtalya'nın yaşadıkları biraz panik havası ile bu fikrin uygulanmasını sağladı. Ama arada yapılan yanlışlar, o önlemlerin faydalarını bir günde yok etti geçti. Nasıl mı?
Türk Hükümeti Mart'ın ilk haftasında toplu halde bir arada bulunmayı gerektiren, sportif müsabakalarını seyircisiz oynatmaya başladı. Özellikle riskli ülkelerle uçuşları yasakladı, halkı hijyen konusunda uyardı. Ama kimsenin aklına karantina önlemleri ve sarf ihtiyaclarını temin etmek gelmedi. Üstüne üstlük önlemler her geçen gün arttırılarak, toplantı organizasyon, kongre, kahvehane, düğün, eğlence merkezi, disko, bar, tiyatro, konser vb tüm aktivitelerin yasaklanması ve mekanların kapatılmasına rağmen Umre'den dönen ve virüs taşıma potansiyeli oldukça yüksek 21bin kişinin karantina altına alınmadan memleketlerine gönderilmesine göz yumdu. İşte kontrolün en büyük kaçırıldığı nokta buydu.
Virüsün aritmetik olarak yayılması ile birlikte vaka sayıları bir anda artmaya başladı. Aslında içinde bulunduğumuz günlerde 400 gibi açıklanan rakamların, pozitif sonuc verecek rakamların neredeyse yarısından az olduğu tahmin ediliyor çünkü vakalara test yapılmakta geç kalınıyor.
Umre'den dönen son kafilelerin apar topar yurtlara yerleştirilmesi, o vatandaşların karantinadan kaçmak istemesi, karantinaya girmeden memleketine dönenlerin tabiri caiz ise kasabasının tamamına elini öptürmesi, Cuma namazının iptal olmasına rağmen camilerin kapılarının zorlanması vb gibi notlar da cabası...
Bu salgın neticesinde ülkemizin de binlere varan kayıp vereceği tahmin ediliyor. Ama güzel bir şey var aklı başında şirketler uzaktan çalışma prensibi ile ofis ortamlarını ev ofisine çevirmesi ile bir nebze büyükşehirlerde sakinlik söz konusu. Bu uzaklaştırmayı tatil sanmadan evlerinde oturması gereken vatandaşlar eğer İtalyan'ların yaptığı gibi aman yazlığa kaçalım orası sakindir yırtarız diye hicrete başlarsa o zaman ipin ucu hepten kaçar. Bodrum Belediye Başkanı'da bunu dile getiriyor zaten. Bodrum'un sağlık alt yapısı sizi karşılamaya yetmez gelmeyin diyor.
Göreceksiniz bu salgın sona erdiğinde yaraların sarılması yılları bulacaktır ama bir şey kesin olacak artık münferiden yaşamlar ve sosyallikten kopuk ortamlar artacak. Belki de yönetim sistemleri değişecek. Vaktimiz olursa onlarca yazı daha yazabiliriz. Ama görün binlerce kitap, film, belgesele konu olacak.
Herkesin sağlıkla ve güvende kalması dileği ile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.