25 Mart 2016 Cuma

İskenderun


İskenderun en az Mersin kadar enteresan bir kent. Kent diyorum çünkü Türkiye'deki bir çok şehirden daha kalabalık.mesela bağlı olduğu Antakya'dan kalabalık değilse bile kıl payıyla kaçırıyordur kalabalık olmayı. Tabi bunda en büyük etken Türkiye'nin en doğusundaki liman kenti olması, tren yolunun oraya kadar gitmesi ve demir çelik endüstirisi. Sadece bu kadar mı İskenderun elbetteki hayır.

İş icabı gezip öğrenmeye çalıştığım bir kent. Daha önce defalarca Antakya'ya gidip bütün ilçelerini gezmiştim. İskenderun hariç. Son zamanlarda ise sadece İskenderun'a gidip geri dönüyorum. Açıkça söyleyim İskenderun'da yaşamam için bir neden yok. Yani yaşadığım güzel Ege'yi bırakıp gidebileceğim tek sebep geri çevrilemeyecek bir iş teklifi olabilir. O da olmadığına göre oralara kadar gitmemin bir anlamı olmaması da gayet normal. Antakya'da yaşamayı göze alırdım oysaki. Eğer karışmasaydı ortalık.

Sanayi ve liman şehri olmanın vermiş olduğu bir ciddiyet bir soğukluk, bir kirlilik var sürekli burada.
Sürekli kamyonlar, koşuşturan çantalı/motorlu kuryeler, bir de plazadan fışkırmış iş adamları (ama belli ki günü birlik gelmişler oralı değiller).

İskenderun'un şehir merkezi biraz büyük kent gibi dedim. Çarşısı, pazarı, semtleri, caddeleri olan. Deniz kıyısı da var ama bir İzmir, Mersin gibi değil. Bakımsız ve rüzgarlı. Belkide coğrafik yapısı nedeni ile doğa ile baş edemiyordur da ondan yapılmıyordur sahil bandı. Günahlarını almak istemem.

Türkiye'nin karides yatağı olduğunu defalarca okuduğum İskenderun'da adam akıllı bir balıkçının olmaması, karidesi ise gazete/dergilerden gördüklerini hissetiren bir yabancılıkları var deniz mahsüllerine.

Şehir merkezindeki herkesin tavsiye ettiği mekanları Petek. Restaurant, Cafe, Pastane vs vs hepsi var. Ama bize göre kır kahvesi. Lezzetlerine gelince çok iyi diyebilirim. Esas boğazına düşkünlerin yeri şehrin dışında. Antakya yolu üzerinde Belen geçidinde yer alan restaurantlar belli ki bazı seviyeleri aşmışlar. Kebap konusunda Antep ve Antakya arasında olmanın verdiği avantajı da kullanmışlar, asimilasyonu da yaşamışlar. Kağıda kebapları Antakya kadar güzel, ara sıcaklar Antep'teki kadar original. Manzara derseniz İskenderun'da bulamayacağınız kadar güzel.

Diğer bir taraftan Arsuz yoluna giderseniz de o bölgenin Çeşme'sine gitmiş oluyorsunuz. Hayat orada başka türlü akıyor.

İskenderun'a gitmişken Yarıkkaya'yı görün mutlaka. Zaten görmemenize imkan yok ama yine de dikkatlice bir bakın etrafınıza. Ama yılda bir kere genelde Cemre zamanı ortalığı yerinden oynatır bu yarıktan gelen fırtına. Ne çatı bırakır ne sağlam temeli olmayan eşyayı. Yazın buz, kışın ılıman bir havası vardır. Yarıkkaya ile ilgili bir çok efsane de duyulur elbette kimi Hz. Ali'ye bağlar, kimisi Aman Osman diye inleyen yarine bağlar. Hangisi doğrudur bilmiyorum ama Yarıkkaya'ya karşıdan baktığınızda bile enteresan görüntüsü ile sizi başka efsaneler üretmeye yöneltebilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.