16 Kasım 2014 Pazar

Çevresel Tedbirler

Danimarka'da zamanın birinde -ki çok uzak değil- hükümet yetkilileri Environmental Precautions diye dillendirilen Türkçesi Çevresel Tedbirler olabilecek bir dizi karar almış. Maksatları yaşanabilir ve miras bırakılabilen şehirlerde yaşayabilmekmiş. Kısacası torunlarına kendi buldukları gibi şehirler bırakmak istemişler. Sanayi ve teknolojiye yenilmemek, kaotik metropol yaşantısına teslim olmamak ana amaçları. Böyle olunca üretilen projelere halk fazlasıyla sahip çıkmış ve şu an ülke genelinde inanılmaz bir şehir yaşamı var... 


Halkın en çok ilgisini çeken ve uyguladığı yöntemlerden bir tanesi bisiklet kullanımı.  Neredeyse araba sayısının 4 katı bisikletin yer aldığı trafikte, 2 milyona yakın nüfusa rağmen trafik karmaşası, hava kirliliği, korna sesi, gibi büyükşehirlerin alışılmış yorgunluk kaynaklarından eser yok. 

7'den 70'e herkes işe, çarşıya, pazara araba yerine bisikletle gidiyor. Eğer mesafe uzaksa en yakın toplu taşıma durağına kadar bisikletle gidip oradan toplu taşıma aracı ile işine gidiyor. 

Yanda resimde gördüğünüz yer bir Tren İstasyonunun önü. Orta büyüklükte işlekliği olan bir tren istasyonu. Sayamazsınız ama 1000'den fazla bisiklet var. 

Şehrin hemen her yeri böyle bisiklet parkları ile dolu. Marketler, sinemalar, alışveriş merkezleri vs vs. 

Ekonomik olarak maliyet analizini yapacak değilim ama aklıma ilk gelen parasal getirinin yanı sıra, sportif etkisi, çevresel etkisi ve ruhsal etkisi bile beni benden alıyor. 

Halkın ve ticaret erbabının sahip çıktığı bir diğer önlem ise Naylon torba kullanımı. 

Başkent Kopenhag'ın kalbi sayılan Stroget Caddesi'nde bizim Japon Pazarı, İngilizlerin "Everything One Pound" ismini verdikleri dükkanlarını andıran bir dükkandan 3 parça hediyelik alışveriş yapmıştım. Kasaya geldiğimde yaklaşık olarak 25 Kron civarında tutan hesabımı ödedikten sonra gayri ihtiyari kasadaki görevliden torba istedim. Göz göze geldik. "Emin misiniz dedi?" Evet demeden önce Kopenhag'da yaşayan Türk arkadaşıma döndüm. Bir yanlışlık olduğunun farkındaydım. Hemen beni düzeltti. "Burada torbalar parayla satılır". 

Evet yaklaşık 7 TL tutan alışverişim için 2,5 TL torba parası ödemiştim. Ve aldığım torba da naylon değil bildiğiniz kese kağıdı torbalardandı. Uygulamanın böyle olmadığını sırasıyla Mc Donalds, Seven Eleven gibi günlük mağazalarda yapılan alışveriş fişlerini incelediğimde bir kez daha anladım. Bu gibi markalar orada tüketim yaptığında bir ek maliyet oluşmadığından sadece paket servislerin menü fiyatlarını bir miktar arttırarak hem, motosiklet kullanımından kar hem de torba kullanımının engellenmesini gözetiyorlar. 

Fisketorvet adında bir AVM'leri var. Bizdeki orta karar bir AVM. İçerisinde ise aynı bizdeki gibi marketten, sinemaya, restauranttan, kuaföre herşey var. Kapısının önün bisiklet dolu. Zaten otoparkı da bisikletlere yönelik geliştirilmiş. İçerideki Market'e girdim. Netto... Bizim Migros, Kipa ayarında bir market. Alışverişim haftalık bir ev alışverişi kadar olmuştu. Kasaya geldim. Sibel isminde Türkçe bilmeyen Türk asıllı bir kasiyere denk geldim. O da bana torbayı parayla sattı. 

O zaman işin ciddiyetini anladım. 

Eğer halk eğitimliyse o zaman hükümetler halkın desteğini alarak harikalar yaratabilir. Ama halkın eğitimli değilse asla... 

Bizim ülkemizde tahammül neredeyse eksinin altında, bokumuzla kavga eder durumdayız. Herhangi bir esnafın torbayı parayla sattığını düşünemem bile 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.