17 Eylül 2012 Pazartesi

Tire

Pachmeres'in ‘Keşişler Yöresi’, Evliya Çelebi'nin ‘Şehr-i Muazzam’ı dır yeşil Tire” Tire’nin ünlü Derekahve’si böyle karşılıyor sizi... Ve şöyle devam ediyor; “Tire, 3 bin yıla varan mazisi, savaşları, sevdalıları, veli ve erenleri ile bir tarih cennetidir. İzmir İlinin doğa ve tarih kenti olarak tanınan ilçesi Tire, gözde bir yerleşim merkezidir. İlkçağdan, Türkler öncesine değin Teira adıyla anılan kent Türk yerleşimiyle Tire adını almıştır. Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Hellen, Roma ve Bizans dönemlerini yaşamasıyla tarihte zengin bir kültür mirasına sahiptir.”...

Tire’ye ilk kez 1992 senesinde halk oyunları gösterisi yapmak üzere gitmiştim. O zamanlar gündüz provalar, akşam gösteri nedeni ile gezme imkanı bulamamıştım. Ancak unutamadığım tek şey Toptepe’nin manzarası ve yemekleriydi. Sonralarında bir kez daha Toptepe’ye çıkma şansını yakalamış olmama rağmen gerisin geri dönmek zorunda kalmıştım. Çünkü Toptepe başıboş bırakılmış bir viraneydi o zaman. Halbuki İzmir’in ve özellikle Tire’nin sahip olabileceği en önemli turizm alanlarından birisi olabilirdi. Artık Değirmen ve Kaplan Boğazı’ndaki mesire alanları ve restaurantlar bu boşluğu fazlası ile doldurmuştu. Yine de Toptepe halen İzmir ve Tire turizmine kazandırılabilecek nefis bir manzaraya sahip.

Geçen bir kaç yılın ardından tekrar yolum Tire’ye düştü. Bu kez eşim bana eşlik ediyordu ve biraz şehir merkezinde vakit geçirmek istedik. Şehre Bayındır istikametinden geldik. Bayındır ile Tire’nin halklarının birbirinden pek hazettiği söylenemez. Bunu her iki yörenin yerlisi dostlarımızdan biliyoruz zaten. Bayındır’a Mayıs ayında Çiçek Festivali esnasında gitmemiz gerektiğini bildiğimizden duraklamadan yönümüzü ovanın diğer ucuna, karşıki dağlara sırtını yaslamış Tire’ye çevirdik. Yaklaşık 20 dakika süren yolculuğun ardından Tire’ye girdik. Bu yönden geldiğinizde yol sizi Hükümet Meydanı’na çıkartıyor.

Hükümet Meydanı’ndan yukarı doğru çıktık. Çırapazarı’na geldiğimizde Mehmet Yaşin’in posterinin asılı olduğu Meşhur Tire Köftecisi Hacıoğlu’nu gördük. Önce yemeğimizi yemeye karar verdik.

Sağolsunlar güleryüzleri ile bizi karşıladılar. Elbetteki Tire Köftesi söyledik. Bizim evde eşim Ödemiş Köftesi ben ise Tire köftesi taraftarıyız. Bugün benim istediğim oluyor. Nefis bir köfte geldi önümüze... Ayrıca semizotu salatası ile közlenmiş patlıcan salataları da gelir gelmez ikram edildi. Önce afiyetle karnımızı doyurduk. Merak edenler için söyleyeyim. Fiyatlar gayet normal. Pahalı diyemem hatta doyurucu, lezzetli bir yemek için gerçekten ucuz diyebilirim.

Yemeğimizi yedikten sonra Keçeciler ve Bakırcılar Çarşısını dolaşmak üzere yürüyüşe başladık. Nereleri gezeceğimiz konusunda Hacıoğlu’nda bize tüyo vermişlerdi. Derekahve’ye gitmeliymişiz. Ancak önce buralarda biraz yediklerimizi yakmalıymışız.

Neyse hemen Çırapazarı’nın karşısına geçtik ve daldık ara sokaklara. Tire Çarşı’sı gerçekten 20-30 yıl önce İzmir’de yidirdiğimiz çarşı görüntüsünü barındırıyor. Terzi, Nalıncı, Berber, Palancı, Gelinlikçi ... hepsi 80’li yılların İzmir’inde var olan şeyler. Gerçi Kemeraltı’nda hala var ama giden kim ?

Bakırhan’ın olduğu Çarşı’da Tire Belediyesi’nin El Sanatları Müzesi tadında bir yer var. Esnaf girin desede kapı kapalı olduğundan giremiyoruz. Aşağı doğru salınarak çarşının tadını çıkartıyoruz. Bu arada esnaf çay ocaklarında Goruk Şerbeti vardır diye yazılar görüyoruz. Artık akıla düştü bir kere ne zamandır tadını unuttuğumuz Goruk Suyu içilecek. Ama dönüşe bırakıyoruz henüz köftelerin tadı damağımızdayken ziyan olmasın diye.

Keçeciler Çarşısına geldiğimizde Nazar Keçecilik çıkıyor karşımıza. Kapı önünde bir kaç parça keçe ürün var. Çok ilgimizi çekmiyor açıkçası. Ama dükkandan çıkan amca bizi içeri davet ediyor.

Aman allahım... Böyle bir dükkan olamaz. Yedi sülalemin çocukluğumdan kalan tüm anıları içeride... Meğerse burası keçeci olduğu kadar antikacılıkta yapıyormuş. Eski elbiseler, gelinlikler, üçetekler, bakır süs eşyaları, güğümler, radyolar, takılar, keçe ürünleri, seramik ve cam ürünleri.... daha anlatmakla bitiremeyeceğim bir çok ürün. Hepsi yılların eskitemediği artık antika olmuş değerler. Hepimizin anneannesinin, babaannesinin evinde olan şeyler. Sanki onları evlerini bir araya toplamışlar. Aaaa bu da vardı bizde, şuda teyzemde vardı şu bilmem kimde vardı diyerekten saatlerimizi Nazar’da harcıyoruz. İki dükkanı var karşılıklı, Muharrem’di yanlış hatırlamıyorsam amcanın adı bize bir yandan anlatıyor bir yandan gezdiriyordu.

Kendimizi geçmişten kurtarıp bir hızla arabamıza koyulduk. Çünkü çarşı küçük olmasına rağmen bir çok anı canlanıyor kafalarda.

Derekahve denilen yere doğru gideceğiz. Başlıyoruz Toptepe’ye doğru yol almaya yaklaşık 1-2 km gittikten sonra Derekahve tabelası bizi sola yönlendiriyor. Sola döndüğümüzde yolun ortasında betonların ortasında kalmış minyatür bir kemer köprü karşılıyor bizleri . Çok ilgimizi çekiyor. Ortalarda bir su birikintisi bile yok etraf evlerle çevrili ve asfaltın ortasında bir köprü... Doğru izdeyiz buradan yüzyıllar önce su geçiyormuş diyerek devam ediyoruz. Zaten 10 metre sonra köşeyi dönünce anlıyoruz yeşillikten etrafta bir şeyler olduğunu.

Sanki Sümela’ya gelmişiz gibi bir yeşillik. Hafif yukarı tırmanıyoruz. Sağlık Merkezi’nin bahçesine arabamızı park ediyoruz. Hafta sonu olmasından dolayı rahatız. Yoksa aracı aşağıda bırakıp tırmanmamız gerekecek.

Su sesi bizi çağırıyor.

Köprülerle, taştan patikalarla bir mesire alanı yaratılmış burada. Hemen girişinde de meşhur Derekahve şimdi burada Derekahve’den alıntı yapıyorum. Mekanı böyle tanıtmışlar; “Tire'nin Derekahvesi, tarih boyunca doğal güzelliği ve geleneksel değerleri ile daima yerli halkın ve ziyaretçilerin ilgi odağı olmuştur.

Tire için bu mekanın tarihten gelen çok önemli özellikleri vardır. Tireliler Hıdrellez'i hep bu mekânda kutlamayı tercih ederken Tire'de yaşayan diğer unsurlar da burada bulunan Ayazma nedeniyle Derekahve'ye ayrı bir kutsallık atfetmekteydiler.

Tirelilerin Hıdrellezi yoğun olarak niçin bu mekanda kutlandığını Derekahve'nin bereketli yeşilliğine ve bir zamanlar doğal yollardan gürül gürül akan deresine bakarak bereketi ve baharı temsil etmesine bağlamak uygun görülürken, Tire'de yaşayan Hıristiyan Rumların da burada bulunan üst katı mescit alt katı Ayazma olan dinsel mekanı kutsamaları dinler arası çatışmanın ardından ulaşılan birlikteliğin bir sonucudur.

Derekahve'de ki Şemsimescid ve Ayazma'nın aynı binada alt alta imar edilmesi Tire'nin dinler arası uyum ve birlikteliğe sunduğu önemli bir sembol olarak bugün de görenlerin ilgisini çekmektedir.

Derekahve Tire Belediyesi tarafında 2000 yılında yapılan çevre düzenlemesiyle bugün ki görünümüne kavuşmuş ve Tirelilerin yanı sıra Tire'yi ziyaret edenlerin de en yoğun şekilde uğrak yerlerinden biri olmuştur.

Derekahve mesire alanında bulunan kafeterya müşterilerine yemyeşil bir atmosferin içerisinde su ve kuş sesleri eşliğinde her türlü meşrubat servisi yaparken aynı zamanda kafeteryanın üst katında Derekahve Evi sayesinde Tire evlerindeki dekorlar sergilenerek kültürel bir hizmeti de sunmaktadır.

Derekahve mesire alanı Tire'nin en çok tanınan ve ziyaret edilen mesirelerinden olduğu gibi aynı zamanda birçok kültürel faaliyetin de yapıldığı mekânlarından biridir.”

Çok güzel özetlemişler ama benimde eklemem gerekenler var.

Yukarı doğru tırmandıkça önce Ayazma denilen Kilise’yi göreceksiniz. Şimdi cami olarak hizmet veren bu mekan su kenarına kurulan kilise anlamındaki ayazma adıyla biliniyor. Daha da suyun köküne doğru giderseniz bir değirmen, küçücük bir şelale ve kuyu göreceksiniz. Onun ötesi yok. Çünkü çevre düzenlemesi ile doğal dere yer altına alınmış ve devri daimle bu güzellik yapay olarak yaratılmış. Bu bilgiyi tam bu mesire alanının ortasında evine köprüyle girilen ve herkesin hayalini süsleyecek bir mekanda eve sahip olan Teyze’den öğreniyoruz. Israrla ismini söylemiyor ve fotoğraf çektirmiyor. Çok sevmiyor belliki.

Derekahve’de serin serin oturup biraz soluklanıyoruz burada mevsimin gereği ve aşağıda gördüğümüzden Goruk Şerbeti söylüyoruz birer tane... Yetmiyor ikinciyi söylüyoruz. Yılda topu topu 1 ay içebiliyoruz zaten onu da yıllardır içmemişiz. 2 tane içsek çok mu?

Kalkıp artık Tire’ye veda etmek istiyoruz. Ama önce uğramamız gereken bir kaç yer var. Ekmek alınacak, Pazar görülürse pazara girilecek (Gerçi Tire’nin pazarı Salı günü biliyoruz ama bir ihtimal bir semt pazarı yakalarız diyoruz), Mandıra alışverişi var. Hatta isterseniz kasap alışverişini mutlaka yapın.

Hatta çok seviyorsanız kasaplarda hazırlanmış Tire Köfte satılıyor. Alabilirsiniz.

Dönüşümüzü Belevi – Selçuk yolundan yapıyoruz. Bahçe aralarından Aydın Dağlarının eteklerinden Otoban’a varıyor ve eve dönüyoruz.

Kısadan önerilerim, çok soğumadan havalar Tire’ye gidin. Tire Köftenizi yiyin. Daha önce hiç çıkmadıysanız Toptepe’den manzaraya bakın. Derekahve’de soluklanın. Mandıra ve Kasap alışverişlerinizi yapın. Eğer ki Salı’ya denk geldiyseniz mutlaka pazara uğrayın.

Değirmen ve Kaplan Boğazı gibi iki önemli Restaurantı var ama her ikisi de şehir içinden pahalı. Ama bir defa denemelisiniz. Nefis mezeleri, şevketi bostan kavurması, karadutlu lor, ot salataları yemelisiniz.

Bizden bu defalık bu kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.