20 Nisan 2011 Çarşamba

O - 3. Adam

Bir matematik hocamız vardı ortaokulda. Gelip gidip bize diğer sınıfta okuyan birinden sıkça bahsederdi. Onun matematik konusundaki hızından bahseder, bizim yavaş olduğumuzu iddia ederdi. İçten içe husumetimiz artıyordu. Zaten toplamda 3 sınıftık aynı ayarda. Sene 89'du.

Sonra 92 yılının Ekim ayında, Fuar Alman pavyonunda yeni yazıldığımız halk oyunları derneğinin çalışmalarına başlamak üzere gelmiştik ki bir baktım O, orada. İlk gün heyecanından olsa gerek pekte takip edemedim açıkcası sadece okuldan tanışıklığımızla selamlaştık. Sonra İlhan Abimiz geldi önümüze "haydi bakalım, önümüzdeki iki üç hafta her yöreden birer figür öğreneceksiniz. İki üç hafta sonra ekiplere ayrılacaksınız" dedi..
 

Kadro ikiye bölünmüştü, A grup ve B grup olarak. A grupda oynayanlar, sonradan çoğu hocalığımızı yapan kişilerden oluşan yaklaşık 40-50 kişilik bir gruptu. Her an gösteriye, yarışmaya hazır olabilecek bir gruptu. Hemen hemen repertuardaki tüm yörelere hakimdiler. Zeybek, Bingöl, Burdur, Kars-Azeri, Silifke ve bir kaç yöre daha çalışıyorlardı. Bizler ise tıfıllar olarak B grupta yer alıyorduk. Bizde Adıyaman, Artvin, Kırklareli görüyorduk.

Zaman içerisinde yaşıtımız olduğundan Emre ile birlikte hep O'nunla birlikte vakit geçirmeye başladık. Artık 3 kişi olmuştuk. İlk başlarda 2 kişilik Cumartesi seramonilerimiz inanılmazdı. Öğleden sonra saatlerinde dernekte buluşurduk. Abilerimiz, ablalarımızda orda olur, akşam saatlerine kadar inanılmaz keyifli muhabbetler dönerdi. Neler yapılmazdı ki, maç izlenir, çay, kahve içilir, oyunlar öğretilir, sahne düzenlemeleri yapılır, videodan yeni oyunlar çıkartılır, anılar anlatılır vs vs...

Daha sonra yerler değişmeye başladı, zaman içerisinde görevler peşi sıra gelmeye başladı. İlk önce derneğin anahtarı teslim edildi bize "sık geliyorsunuz açıp kaparsınız" dendi, daha sonra kostüm sorumluluğu verildi, bir baktık ki yonetim kurulunun da anahtarı var anahtarlıgımızda. Kolay değil bu güveni sağlamak. Henüz 15-16 yaşında 3 fırlamaya derneğin kritik görevleri verilirmiydi? Verildi işte. Aslında 3 kişi değildik ve bunu yöneticilerimiz dahil herkes biliyordu. Biz aslında çok kalabalık bir grubun temsilcileriydik.

Kostüm sorumluluğu olayını iyiden iyiye ciddiye almıştık. Ayda bir sayım yapar, odayı temizler, kostümleri tek tek elden geçirirdik. Hangi yörenin ne parçası var, kaç tane var ezberden söylerdik. Her bir şal kuşağın katlama yerleri dahil aynı olur, çizgileri bile alt alta gelecek şekilde yerleştirilirdi. Her şey tek tipti. Müthiş bir düzen vardı.

Öyle bir bağlanmıştık ki birbirimize, derneği bahane edip her gün buluşurduk.

Hele bir yılbaşı maceramız varki bu kadar eğlenilmez.

Artık üniversiteliydik. Okuldan çıkan, hemen derneğe koşardı. Her gün derneğe gelirdik. Pazar günleri bile.. Sayımızda artmaya başlamıştı. Berna, Gül, Deniz Baş katılmıştı önceleri, sonra Özgür, Hande gelmişti. Halit, Ozan, diğerleri gün içinde derneğe uğramadan edemeyenler kadrosuna girmişti.

Türk Halk Oyunları camiasına çeşitli enteresanlıklarda getirmedi değil bu üçlü...

İlk olarak derneğe gelenlerin sayılarının arttırılması için bir proje geliştirdik. Derneğin girişine imza föyü asacaktık. Yönetim Kurulu ve misafirler dahil herkes girişte imza atacak, giriş saatini yazacaktı. İlk ay sonunda bizim 30'ar gün çıkmıştı sayımlar. Ama diğerlerinin sayılarıda hiçte azımsanacak gibi değildi. Ve bir rekabet ortamı yaratmaya başlamıştı. Her gün uğrayanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Dernek günün her saatinde açık olabiliyordu. Bu arada okula, işe giden dönüşte soluğu dernekte alıyordu. O listede kimlerin imzası yoktu ki? Grup Laçin, Grup Motif(şimdiki adıyla Mecaz), diğer derneklerin başkanları. Hatta sırf imza föyünde ismi bulunsun diye haftanın iki üç günü derneği ziyaret eden diğer dernekten arkadaşlarımız da vardı. Dernek bir cazibe merkezi olmuştu.

Eeee o kadar kalabalığı toplayınca çeşitli etkinliklerde yapılırdı tabi. Oyunlar oynanır, videolar izlenir adım çıkartılır, çizgi denemeleri yapılır, enstrümanlar kurcalana kurcalana çalması öğrenilirdi. Ben akordeona sarmıştım, bir diğeri kavala, bir diğeri bağlamaya vs vs ama hepimiz ritm çalabilirdik. Kendi müziğimizi yapabilecek seviyelere gelmeye başlamıştık.

Muhteşem üçlü bir icat daha patlattı o günlerde. Kostüm, oyun, türkü oyunu. Yani bildiğiniz isim, şehir, hayvanın folklorik uyarlaması. Acaip eğlenir bir o kadarda öğrenirdik.

Günün birinde ticarete atılmaya karar verdik. Çok para kazanacaktık. Fizibilite çalışmaları yapıldı gerçekten karlı bir işti. Gerekli izinler alındı ve girişimci ruh iş başına geçti.

Dernek çay ocağı ticarethaneye dönüştürüldü. Daha doğrusu işletilmeye başlandı. Döner sermaye ile gelirler yine derneğe aktarılacaktı. Girişimci ruh o kadar cesurdu ki, o güne kadar dernekte çaydan başka bulunmazken, bir süre sonra bisküviden, krakere, envai çeşit sıcak soğuk içeceklerle hizmet veriyor, gelirlerle temizlik maddeleri alıp, üstüne birde kostüm tadilatları, malzemeler gibi derneğe yönelik harcamalar yapıyorduk.

Bir ara bilgi olimpiyatları bile yapıyorduk dernekte. İşi ilerlettik çiğ köfte yarışmaları, makarna günleri, video günleri dernek yılın 360 gününü dernekte geçirmeye başladık. Gelmediğimiz 5 günde ya hastaydık, ya da yine dernekle birlikte şehir dışında .

Abilerimizinde bizlere katkıları inanılmazdı.

Hikayesini yazmakla bitmez, çok eğlendik, eğlendikçe birbirimize bağlandık, bağlandıkça derneğe faydamız dokundu, işlerin nasıl yürüdüğünü öğrendik, folklorik yeteneğimizi geliştirdik, enstrüman çalmayı öğrendik, kostümü öğrendik. Kısacası bugünkü bilgi birikimimizi kazandık. Hem de çok kısa bir zamanda.

Yılın 360 gününü bir arada geçiren 40 kişilik bir grubu düşünün ve bu grubun kara yolu ile İngiltere'ye gidip geldiğini....Ona ayrı bir roman yazmak lazım.

Şimdilerde ise bu konumlara birlikte geldiğimiz üçlünün bir parçasını uğurluyoruz. Kimi zaman, aynı çatı altında buluşamamış ancak arkadaşlığımızın önüne dernekleri geçritmemiştik. Taaa ki İFD çatısı altında tekrar buluşana kadar.

22 Nisan 2008 (Bu yazım ilk kez http://www.ifd.org.tr/ adresinde yayınlanmıştır)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.