28 Mart 2011 Pazartesi

Antakya Uzun Çarşı

Antakya'ya daha önce iki kez gitmiştim. İlki 2000, ikincisi ise 2008 yıllarında olmuştu. Çok güzel bir şehir olduğundan bir kez daha eşimle birlikte gitmeyi çok istiyordum. İzair & Pegasus işbirliği sayesinde çok uygun bir fiyata gidiş- dönüş uçak bileti buldum ve hafta sonunu Antakya'da geçirme şansına sahip olduk.

Çok güzel bir havada başladı yolculuğumuz, Adana'dan itibaren, Yumurtalık, İskenderun, Antakya ve Lazkiye manzaraları arasında indik Hatay Havaalanı'na.

 
Aktarlar

Havaalanındaki terminal binası baraka denilebilecek büyüklükte ufacık bir yer. Ancak hemen yanı başında inşaası süren büyük ve gösterişli bir terminal binası kısa bir süre sonra faaliyete geçecekmiş. Zaten geçmiş yıllara nazaran çok gelişmiş ve kalabalıklaşmış olan Antakya, sanırım havaalanının hizmete girmesi ile artık gezmek isteyenlerin çokça tercih edebileceği bir yer olacak. Zaten Suriye ile vizenin kalkması, Antakya'yı bir koridor haline getirmiş. Şehirde çok sayıda Suriyeli, Lübnan'lı turist ve araç görebiliyorsunuz.


Antakya'da artık trafik sorunu olduğunu ve nüfusun milyonu bulduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 
Kerebiççi

Eşim ilk defa Antakya'yı gezdiğinden normalde gitmeyeceğim bazı mekanları tekrar gezmek zorunda kaldım. Ancak bu defa yanımızda Antakyalı bir rehber olan arkadaşımız olduğundan öğrenerek gezdim.

İlk olarak Uzun Çarşı'yı gezdik. Bir bayanla girebileceğiniz en tehlikeli çarşılardan birisi burasıdır. Doğal sürmeler, ipek ürünleri, defne ürünleri, çeşitli doğal yiyecekler, künefe, salçalar, tarhanalar, kağıda kebap.... saymakla bitmez.

Ben daha önceki izlenimlerimden yola çıkarak Antakya'yı şu şekilde tanımlamıştım. Asi Nehri Asya ile Avrupa'yı ayıran bir nehir gibi. Bir tarafı modern, Avrupai bir yerleşim, lüks mağazalar, yeni bir kent. Diğer tarafı ise Arap şehri görünümünde, mistik ve tarihi Antakya...

Uzun Çarşı işte bu mistik tarafta. İzmir'in Kemeraltı'sı gibi çok sayıda dar ve renkli sokaktan oluşuyor. Belki o kadar büyük olmasa da küçümsenemeyecek kadar büyük.

Görebileceğiniz ve görmeniz gereken dükkanları şu şekilde sıralayabilirim. Gözünüzün önünde künefeyi hazırlayan dükkanlar (videosu yanda), defne yağı, sabunu ve diğer defne ürünlerini pazarlayan dükkanlar, ipekli ürünleri bulabileceğiniz dükkanlar (ki burası için Harbiye'de bir yer tarif edeceğim), Küflü çökelek, kuru tarhana, salça, Antakya biberi alabileceğiniz dükkanlar...

Uzun Çarşı'ya tok karınla gitmeyin. Ama çok açta gitmeyin. Ayak üstü yiyebileceğiniz o kadar çok çeşit varki, hangisine saldıracağınızı şaşırırsınız. 

Çarşı içinde bulunan kasapların seçtiğiniz eti hemen pişirmesi ve ya biraz beklemeye tahammül edebilirseniz, gözünüzün önünde kıydığı etten hazırladığı kağıda kebap ilginizi çekebilir. 

 
Züngül Yiyebileceğiniz bir Tatlıcı

Çarşının çıkışında bir tatlıcı var adını hatırlayamadım şimdi. Züngül yemenizi tavsiye ederim. Dükkanı gördüğünüzde önünde bekleşen insanların gitmek bilmemesini sinirle beklersiniz. Ancak o insanların işini bitirip tezgah önünden ayrılması ile neden bu kadar oyalandıklarını anlayabileceksiniz. Çünkü züngül yemek isteyenler siparişini veriyor, dükkan sahibi hemen arkasında bulunan kazanda züngülü kızartıp, şerbete bandırıyor ve size bir kağıtta ikram ediyor. Sizde tezgahın önünde şerbetini önünüzdeki yalağa damlata damlata yiyorsunuz. Hem sıcak, hem taze hem de çok lezzetli. İkincisini hemen söylemeniz sizin yararınıza. (Züngülün yapım tarzı İzmir Lokmasını anımsatıyor.)

Eğer canınız tatlı bir şey istemiyorsa İzmir'deki gevrekçi tezgahları gibi bulunan tezgahlardan kimyonlu tuzlu kömbe yiyebilirsiniz. Kömbeyi gördüğünüzde yemeye bilirsiniz. Ancak tadın. Pişman olmazsınız. 

Köşeyi döndüğünüzde önünüze bambaşka bir tatlıcı çıkacak. Bu bütün sokaklar için geçerli. Kerebiç yediniz mi hiç? Kerebiç'i de tatmadan geçmeyin. Çok enteresan bir tatlı. Ceviz ve Antep fıstığının pekmeze bandırıldıktan sonra irmike bulanıp fırınlanması ve bu kurabiye tadındaki kerebiçlerin, özel krema kıvamındaki süt köpüğünün içinde servis edilmesi ağır gelebilir size... Deneyin pişman olmazsınız. (Pişman olmayacaksınız lafını dikkate alın çünkü denemelisiniz ve daha çok aynı cümleyi yazacağım)

Bir tatlı bir tuzlu gidiyoruz ya sırada Aktarlar var. Aklınıza gelebilecek tüm ürünlerin kurusu başta biber ve patlıcan olmak üzere aktarlarda dizi dizi bulunuyor. Defne ürünleri, doğal sürmeler, çeşit çeşit otlar, mis gibi kokan tütsüler... Tam bir arap şehrindesiniz. Etrafınızda sürekli göbek raksı yapan kızlar, nargile, sıcak, ... Uyanın bu bir serap siz sadece çok gezip yediniz. Salçaya bir parmak daldırıp tadın acısı ve lezzeti sizi ayık tutacaktır. Biraz da restaurantlara yer ayırın daha nefis mezelerden tatmadınız.

Akşama müsaitseniz Harbiyeye gidin.

Harbiye ve akşam yemeği bir sonraki yazıda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.