19 Haziran 2015 Cuma

28 Yıl Sonra Aynı Duyguyla

İlkokuldaydım... 

O zamanlar Anadolu Liseleri kolejlerden daha revaçtaydı... Hem 8 sene, hem ücretsiz, hem Milli Eğitim Sisteminin içine edilmemiş hem de 2 yabancı dil öğretiliyordu. Üniversite kazanmak garanti, kariyer cabasıydı... 

İşte o dönemde İzmir'de 3-4 tane yeni Anadolu Lisesi aynı anda açıldı... Sadece Bornova ve Güzelbahçe yetmemiş, Karşıyaka, Buca ve Evka'da 3 tane yeni açılmıştı. Bu gelecek kaygısıyla beni ilkokul çağında dershaneye yazdırdılar. Ama butik dershane... İzmir'in işgalini görmüş eski bir konağı restore edip 3-5 sınıflı bir dershaneye çevirmişler. O zaman paralel yapı, cemaat vs kaygısı yok... 

Yine bir gün dershanedeyim. Fen hocamız Hababam'dan fırlamış gibi. Emekli olalı 30-40 sene olmuş tonton bir Paşa... Derslerim çok iyi özellikle fen ve matematikte coşuyorum... Paşa içimizi kıyarak anlatıyor dersi... Uyudum uyuyacağım... Daha 2. ders henüz. Gün böyle bitmez derken sınıfın kapısı çalındı. Sekreterya'dan bir teyze kapıdan içeri kafasını uzattı. 

- Hocam bir dakikanızı rica edebilir miyim?

Hoca kalktı sınıfın dışına çıktı. Bir dakika dolmadan geri uzattı kafasını ve bana doğru bakarak;

-  Oğlum, eşyalarını topla gel. 

Ben kendimden emin olamadım 5-6 kişilik sınıfta gözlerimle etrafı taradım ben miyim diye.. Evet beni işaret ediyordu. Sınıftan niye atıldım acaba diye düşüne düşüne eşyalarımı topladım. Tam kapıdan çıkarken, Hocam başımı sıvazladı. 

- "Çok üzülme oğlum, bu, dünyanın tek gerçeği, bu haftanın derslerini haftaya ben sana tekrar anlatırım..." dedi.

Allah allah bu adam beni dersten çıkartıyor bu dünyanın tek gerçeği diyor başımı sıvazlıyor.. Nooluyoru üleen... ???

Tahta merdivenleri gacırdata gacırtada aşağı inerken sekreter teyze de bana usturuplu bir şekilde izah etmeye çalışıyor. Abin geldi, kötü bir şey yok sanırım babannen biraz rahatsızlanmış, telaş etme vs vs vs... Aşağıya indim. Kapıda kuzenim Uluğ Abim. Başı öne eğik, ağlamaklı... Gel dedi bana sarıldı. "Gitmemiz gerek" dedi. Teşekkür etti ve ayrıldık. 

Ulen ağlamam gerekiyor sanki bu sahnede diye düşünüyorum içimden. Konağın havalı merdivenlerini şaşkınlıkla indim. Kapının önünde en acı kahve haliyle bekleyen 80'li yılların efsanesi hatta Passat'ın kardeşi Volkswagen Santana'ya attık kendimizi. Daha ne oluyor dememe kalmadan abim gaza bastı. İnönü Parkının etrafında bir dönüşümüz var sanki film seti herşey. Sağa dönersek Mithatpaşa'ya, sola dönersek İnönü Caddesi'ne çıkacağımız ayrımda direksiyonu sağa kırıp köşeyi dönünce başlıyor bağırmaya... 

Kaf Kaf Kaf Sin Sin Sin Kaf Sin Kaf Sin Kaf.... 

Nooluyoru ulen 2 ????

Meğerse beni maça götürebilmek için rahmetli babaannemi -ki o zaman sağdı- mefta etmiş... Ben yine şoku kolay atlatamıyorum. Şaka mı gerçek mi muğlak henüz. Bakıyorum gayet neşeli... Benim babaannem, onun da anneannesi... Hepimizin albayı... Biz onun goca coğurlarıyız... Bir şey olsa bu kadar neşeli olmazdı diye düşünüp rahatlıyorum. 

Alsancak'a gidiyor, arabayı Kapalı Spor Salonu'nun önüne park ediyoruz. İnce bir kalabalık var. Gişelere yaklaşıyoruz bir bilet alıyor abim ve salona sırtını dönüp başlıyoruz uzaklaşmaya.  Yönümüzü Tekel'in önünden Gar'a oradan da Alsancak Stadı'na veriyoruz. Köşeyi döner dönmez mahşeri-i bir kalabalık. Daracık demir turnike koridorlarında hiç bir yere değmeden stada giriş kaygısı. Kalabalık, uğultu, Kaf Kaf, yeşil kırmızı, şampiyonluk vs vs  derken Altobelli'nin efsane kafası ve Recep'in golleri ile gelen net galibiyet sonrası neredeyse tüm stadın Atatürk Spor Salonu'na koşturması...

Hepsi hayal gibiydi... O gün yanlış hatırlamıyorsam futbolda Petrol Ofisi'ni, baskette de Nasaş'ı yendik. Keyfimiz yerindeydi. 

...

Sezonun sonuna yaklaşınca dershanedeki hocalarım bana yaşlı gözlerle bakıyor ne bahtsız çocuk acaba evlat mı edinsek diye düşünüyorlardı. Babaanne, anneanne, hala, dayı, baba, anne, kardeş sülalede sağ adam kalmamıştı... 

Ah be Karşıyaka adama neler yaptırıyorsun diyemeyeceğim. Çocuktum çift şampiyonluk yaşadım. Ortaokul ve lise de birer kez daha Futbolda şampiyonluk yaşadım.  Bugün 28 sene sonra Basketbolda yine şampiyonluk yaşayınca aklıma geldi karalayım dedim. 

Bilinmesini isterim ki 14 aydır hiç bir basketbol maçına gidemiyorum. Çünkü çok final kaybettikten sonra bir kez final maçı kaçırdım onda da Türkiye Kupasını kazandık. Bu totem çok tuttu. 14 ay da 3 kupa aldık. Artık totem bitmiştir. 

Yeni sezonda, yeni bir Karşıyakalıyla maaile gideriz maçlara... 

Tebrikler Kaf Kaf, bizler çocuktuk ilk şampiyonluğumuzda artık çocuklarımız var... Bir kez daha arayı bu kadar açma....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.