4 Nisan 2012 Çarşamba

Paris'te Sonbahar IV

Paris'te son günümüz...

Aslında son günümüz değil ama ertesi gün EuroDisney'e gideceğiz ve tüm günümüz orada geçecek. Bir sonraki günde dönüyoruz zaten.

Dolu dolu gezebileceğimiz bir gün. Planlarımızda Champ De Elysees, Arc de Triomphe , La Basilique du Sacré Coeur de Montmartre falan var.

Kahvaltımızın ardından otelden ayırılırken henüz hiç metroya binmediğimizi fark edip Şanzelize'ye (Champs-Elysees) metroyla gitmeyi planladık. Trinite istasyonundan geçmekte olan 12 numaralı metro seferine binersek Concorde meydanında inerek Şanzelize'yi baştan başa geçebilecektik. (Bu tamamen tecrübeme harita bilgimin desteği ile aldığım bir karardı) Bu arada bir not belirtmek istiyorum. Paris'in yeryüzü ve yeraltı haritalarını birbiri ile paralel okuyabilmek gerçekten harita bilgisi gerektiriyor. Çünkü metro ağı için yapılan harita yeteri kadar karmaşık ve indiğiniz istasyonun üstünde ne olduğunu göreceğiniz bir harita değil. 14 hat var. İndiğiniz istasyonun sembolünü normal şehir haritasından bularak gideceğiniz yere yakınlığını tespit etmeniz gerekiyor.

Her neyse metroya indik 12 avroya 10 bilet satın aldık. (Carnet) Karne adı verilen bu biletler makinada satılıyor. Paranızı atıyorsunuz 10 adet bilet geliyor. Bu biletlerin parası tek tek alırsanız 7 bilete tekabül ediyor.

Rivayet odur ki metrodan kafanızı uzatmadan bütün Paris'i tek bir biletle tek günde gezebilirsiniz. Ama üstünü değil yer altını. Ve bunun için zamanında bir yarışma yapılmış. Aynı istasyonda en fazla bir aktarma yaparak Paris metrosunun tüm hatlarını kullanabilme yarışması. Sadece bir jokeriniz var. Aynı istasyonu iki kez kullanabilmek için.

Her istasyonun ayrı bir hikayesi olmalı çünkü hepsinin tarzı birbirinden farklı. Concorde İstasyonuna kadar Saint Lazarê, Madeleine istasyonlarını geçeceğiz sadece. Yürüme mesafesinde 15-20 dk ama 3 istasyon uzakta Concorde Meydanı. Dilerseniz yer üstüne çıkmadan 1 nolu hata aktarma yaparak Şanzelize'nin diğer ucu olan Arc De Triomphe Meydanı'na çıkabilirsiniz. Ama biz tercihimizi aşağı uçtan yana kullanıyoruz. Yaklaşık 3km.lik dünyaca ünlü bulvarın sağından çıkıp solundan ineceğiz.

Concorde Meydanı Fransa'nın 2. büyük meydanı imiş. Ama tarihte kanlı idamları ile ününün yaymış. Marie Antoinette ve Robespierre gibi tanınmış isimler bu meydanda idam edilmiş. Bulvara yöneliyoruz hemen.

Bu bulvar ile ilgili şöyle kısa bir bilgi geçeyim. Dünyanın en ünlü modacıları, en prestijli markaları, en güzel makaroncuları, en önemli kozmetikçileri,.... yani en ünlü ve seçkinleri bu bulvarda görebileceksiniz.

Şanzelize Bulvarı'na sağ tarafından yukarı doğru yürümeye başlıyoruz. Yolun başında Elysees Sarayı'na kadar pek bina yok. Biliyorsunuz bu sarayda Cumhurbaşkanlığı sarayı. Sarkozy ve Carla burada yaşıyorlar. Kapının önü hep hareketli normal olarak. Yol tam bir film sahnesi gibi. Ağaçlı yol, sonbahar, kurumuş yapraklar muhteşem bir görüntü.

Sarayı geçtikten sonra binalar, mağazalar ve brasserie'ler başlıyor. Biraz yürüdükten sonra kocaman bir Türk Bayrağı ve arkasındaki dev ekranda İzmir görüntülerini görüyoruz. Burası İzmir'in Expo tanıtım merkezi.. Dünyanın en prestijli yerlerinden birisinde kentimizi görmek gururumuzu okşuyor.

Daha sonra lüks mağazalar başlıyor. Hepsine girme imkanımız yok sadece Mercedes ve Sephora mağazalarını seçiyoruz. Elimde kamera dalıyorum dükkanlara ama güvenlik hemen yapışıyor elime. Çekim yasak... Arkadaş hayatımızda sephora mı görmedik demeye fırsat kalmıyor. Gerçekten gördüklerimizden farklı. Cezbedici... Satın aldırıcı... Şaşırtıcı bir şekilde bir şey satın almadan çıkabiliyoruz.

Yolu yaklaşık 1 saatte çıkıyoruz. Pasajlara gire çıka geziyoruz. Bu arada dünyanın en ünlü kabarelerinden Lido bu kaldırım üzerinde... Meydana vardığımızda tüm heybetiyle Arc De Triomphe bizi karşılıyor.

Arc De Triomphe'den panoramik bir görünüm (Kaynak. Wikipedia)

Paris'e ilk geldiğimde bu meydana bağlanan 12 ana caddenin hangisinden geldiğimi hatırlamıyorum ama ortadaki devasa anıta gidebilmek için 30 dakika uğraştığımızı hatırlıyorum. Bu sefer zor olmadı. Hemen tüneli bulup ortaya geçiyoruz. Anıtın resmi sitesini inceleyerek fiyatları öğrenebilir ve anıtın üstüne çıkabilirsiniz. Biz tenezzül etmiyoruz. Anıtın bir yönü Şanzelize, Concorde Meydanı, Louvre Sarayı doğrusu üzerinde. Tam aksi yönü ise yeni Paris denilen semte (Le Defense) bakıyor ve ufukta aynı heykelin modern tasarımını görebiliyorsunuz. Napolyon yaptırmış. Seferden dönen askerlerinin bu zafer takının altından geçerek kente girmesini istemiş. Tümünün ismini de anıtın üstüne kazımış.

Bu arada daha önceki yazılarda pek bahsetmedim. Paris şekilsiz bir şehir gibi görünür. Ancak her şeyin bir anlamı, bir kuralı ve bir simetriği var. Şehir 17 bölgenin salyangoz gibi oluşturduğu sarmaldan oluşsa da caddelerde simetriyi görmek mümkün. Şanzelize de böyle. Öyleki caddenin iki yanındaki ağaçlar bile tek taraflı budanıyor. Ki en aşağıdan bakıldığından caddenin doğrultusu değişmeden en altı görebilesiniz.

Bulvarın sol tarafından inmeye başlıyoruz. Karşı kaldırım yani.

İzmir'de tüyoyu alıyoruz hemen acıktıysanız Leon De Bruxells denenecek mekan diye. Ama yukarı çıkarken yorulduğumuz için ünlü bir brasserie'ye oturup birer espresso söylüyoruz. Türk Kahvesi niyetine..

Biraz piyasa yaptıktan sonra kalkıp yolumuza devam ediyoruz. Louis Vitton'un önünde bir kuyruk inanılmaz, Lacoste desen ona keza, Hugo Boss burada... Girip gezmeye gerek yok. Vitrindeki en ucuz etiket 5750 avro...

Bize tavsiye edilen Brükselli Leon'un yerini buluyoruz. Cadde üzerinde bir masa bulup oturuyoruz. İzmirli olarak midye menümüzü genişleteceğiz. İzmir'in dışında doğru dürüst bir midye yiyememiş olan ben burada çok enteresan ve bayılarak yediğim bir menüyü lüpletiyorum. Deniz mahsüllerinden hoşlanmıyorsanız diğer önerimiz L'Entrecote... İkiside çok pahalı değil. Ama denemeden dönmeyin. 

Brükselli Leon midyede şov yapmış harika olmuş. Servis muhteşem değil. Hatta plastik kovalarda gelen midyeler can sıkıcı görünüyor. Ama güvenin... İnanın...

Yürüyüşümüze devam ediyoruz aşağıya doğru. Burası güney kaldırımıymış öğreniyoruz. Yol üzerinde bir bina müzeye benziyor. 4 katlı bembeyaz. Önünde hiç bir şey yazmıyor. Kapıda iki görevli çakıl taşları ve çalılarla devam eden yolun önünde gelenlere hoşgeldiniz diyorlar. Merak edip giriyoruz içeri.

Yol tertemiz, binanın arkasına yaklaştıkça müzik sesleri geliyor. Club tarzı bir müzik. Kapı görünüyor o da ne üstü çıplak altında bir kot filinta gibi bir manken. Erkek yani.. Manken dediysek model, ama heykel gibi maşallah... Kızlar foto çekiyor. O da güzel bir şekilde gülümsüyor. Bir bayan için dibi düşesi bişey. Karım var yanımda o da bir bayan .. Kıskanıyorum bakışlarını.. Ayar oluyorum adama... Bakıyorum yanında tabela...

Abercrombie & Fitch...

Adamlara mağaza yapmış. kapıdaki adamdan kurtulabilirsen içeride yanıyorsun. Bu sefer erkeklerin sayısı artıyor ama panzehir olarak liseli görünümünde sizi fantezi dünyasına gömen kızlarda giriyor devreye... Hepsi manken, hepsi süper erkekli kızlı allah sahiplerine bağışlasın. Onlara bakmaktan gömleklere bakabilirseniz gerçekle yüzleşip kendinizi gün ışığına doğru atabiliyorsunuz. İçerisi kapkaranlık, güzel kızlar, yüksek sesli müzik tam bir kulüp ortamı. Ama 4 katlı... Ortası avlu gibi boşluk her katı görebiliyorsunuz. Mankenler her yerde, gülümsüyorlar sürekli. Başka birine bakarken gülümsemesini görmezseniz sanırsınız size gülümsüyor. Bir an havaya girebilirsiniz yani.

Çıkıp gerçeğe dönüyoruz. Concorde Meydanına hızlı adımlarla yürüyor ve metromuza binip otelimize dönüyoruz. 5-6 saat sürdü bu seyahatimiz. Daha kalabilirdik ama Sacre Couer'a gitmemiz gerek.

Önce otelimize dönüp biraz dinleniyoruz. Sonra yine Trinite metrosuna binip kentin kuzeyine doğru yolculuk yapıyoruz...

Sacre Coeur kentin nadir tepelerinden birisinin üzerine kurulmuş bir bazilika. Kuş bakışı bakıyor kente. Hemen yanıbaşında Ressamların bulunduğu şirin meydan var. Zaten burası Ressamlar tepesi diye geçiyor. Buraya nasıl geldik. 12 numaralı metroya biniyoruz yine Abbesses istasyonunda iniyoruz. Sola dönüp yürümeye başlıyoruz. 100 metre kadar ilerde bazilikaya çıkan merdivenler ve yanında Funiculaire diye adlandırılan bir bir tür asansör. İstanbul'daki tünele benzeyen bir taşıma şekli var. 100 basamak kadar çıkartıyor ama ayakta ve her tarafı camekan. Manzara izlemek için. Bu arada funiculaire bir bilet.

Günde bir kez ayin yapıldığını sanıyorum. Ürpertici sesler ve karanlık bir ibadethane yine hoşuma gitmesede geziyorum. Çıkıyorum kenti gören nefis bir manzara ile rahatlıyorum.

Hava hala aydınlık. Sacre Coeur'un önündeki yüzlerce basamaklı merdivenler. Merdivenlere oturmuş her milletten insan. Şarkı söyleyenler, öpüşenler, içenler, gezenler vs vs vs... Korkuyorsunuz çünkü etrafta bir tane güvenlik görevlisi görünmüyor. Ama korkmayın endişeli gözlerle baktığınız anda bile yanınıza bitiveriyorlar.

Bazilikaya sırtınızı verdiğinizde şehrin muhteşem manzarasına biraz doyun. Sonra sola doğru uzanan yoldan bazilikanın yanına doğru seyirtin. Küçük bir sahil kasabasının meydanını anımsatan bir meydanlığa geleceksiniz. 4 tarafı cafelerle çevrili. Hepsinin şarap menüsü zengin. Ama her birinin önünde şövalesinde karakalem portre çizen ressamlar. Her milletten var hemen hemen. Şövalesini alan gelmiş denecek cinsten. Çok ucuza çizmiyorlar. Pazarlık yapabilirsiniz. Pek şansınız yok ama yine de deneyin.

Biraz vakit geçirip biraz hediyelik eşya aldıktan sonra kafelerden birinde şarap içip biraz atıştırıyoruz. Hava kararıyor. Tekrar bazilikanın önüne gidiyoruz. Eğlenceler son sürat devam ediyor. Birer bira alıp oturuyoruz merdivenlere. Etraftan esrar kokuları geliyor. Korkuyorum ama eğlence güzel. Kalkıp merdivenlerin en altına iniyoruz. Yukarı doğru seyrediyoruz. Etraf Senegalli satıcılardan dolu. Rahatsız etmiyorlar çok.

Çok güzel bir grup geliyor. Yaklaşık 15 kişiler. Her birinde üflemeli çalgılar var. Giyimleri komik. Çaldıkları çok zevkli. Eğlendiriyorlar herkesi. Arkamızda Paris'in gece görünümü, önümüzde binlerce eğlenen insan ve ardında inci gibi parlayan Bazilika... Mükemmel. Ama yükümle birlikte günün yorgunluğu engel oluyor daha fazla kalmama. Gecenin yarısına doğru dönüyoruz otelimize...

Dönmeden önce şunu söyleyeyim. Her akşam 21:00'de Eiffel Kulesi sürpriz yapıyor.

Sacre Coeur izlemek için Eiffel'in altından sonra en güzel yer. Kaçırmayın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.